Genel Kültür Bilim Kültür & Sanat

22 Mart 2009 Pazar

Ayrılıkmı Karanlıkmı

Ve hastalığın üçüncü yıldönümünde gidilen doktor. Hastanın göz kaybının sadece yaşlılıkta oluşan ilaç reçetelerini okuyamama derecesine geldiğini söylediğinde . Kadın. İşte o zaman kadın artık ağlıyordu. Hemde ne ağlamak. Yer gök inliyordu. Başardık dedi. İşte karanlığı gördün ve başardık

Adam sabah gülerek kalktı yanından karısının. Önce mızmızlanan, biraz daha yatmak istiyorum diye yorganı tepesine kadar çeken karısına gülümseyerek baktı, ve sonrasında yüzündeki o her zaman ki gözlerinin bebeklerine dek yansıyan gülmesiyle uyandı.

Yatağın ucunda hafifçe sendeledi. Terliklerini ayaklarıyla ararken gözlerini neden açamadığının ayırdında değildi. Yere eğilip eliyle yokladı bir tekini bulduğu terliğiyle banyoya yöneldiğinde yüzündeki gülümseme tuhaf bir ifadeye dönüştü.

Gözlerini oğuşturmaya başladığında gülümsemesi yok olmaya başlamıştı artık. Aynaya bakmayı denedi. Olmadı. Havluya uzanıp aynanın buğusunu sildi. Bunu yaparken akşam aldığı ufacık bir kadeh içkinin bunlara neden olabileceğini düşünüyordu.

Ayna istenen görüntüyü vermeyince musluğu açık unuttuğunu fark etmeksizin kapıdan çıkmaya yöneldi. Ve kapıya çarptığında kafası, bir çığlıkla uyandı karısı.

Adam yerdeydi ve başını çarptığı kapının oracığında yığılmıştı. Kadın yarı uykulu ne olduğunu anlamaya bile çalışmadan. Henüz atmadan uyku halini üzerinden bağırdığını fark etti kendi sesine uyandı birden.

Kocası yerdeydi ve avazı çıktığı kadar haykırıyordu. Aptalca hareketlerdi yaptığı. Aklına annesini aramak geldiğinde sanki zaman ilerlemişti ve korkuya kapıldı.

Her şey öyle ani olmuştuki ambulans hastaneye yanaşmıştı bile. Kadın orda anladıki üşüyordu. Annesinin uzattığı kocaman hırkaya küçücük bedenini sarmaya çalışıyor ama duramıyordu. Sürekli mırıldanıyordu. Ne söylediğini ne kendisi ve nede çevresi anlıyordu.

Zaman akıyordu … kendini bir anda yoksul hissetti. Doktorun sözlerini duyuyordu, ama anlamıyordu. Sanki olayların içinde olan kendisi değil bir başkasıydı. Duymuyordu. Duydukları yalandı. Yada henüz uykudaydı. Doktor bir daha göremeyecek bu hastalık son aşamasında ve nasıl fark etmediniz dediğinde kesinlikle uykudayım diye düşündü kadın.

Ağlıyamıyordu bile. Çünkü uykusundaydı. Çok sevdiği, ömrünü adadığı ve henüz hayallerinin bir kısmını gerçekleştirebildikleri “can” ının “can” ı artık göremeyecekti.
Kulaklarını kapatsa belki hiç duymayacaktı. Yapmadı. Uykudayım da demedi.

Kadın dimdik olmuştu. Üşümüyordu da artık. Hatta korkmuyordu da. Ağlamayacağına o anda karar vermişti. 2 gün sonra hastaneden çıktıklarında kararını vermişti. Karanlığı gösterecekti kocasına. Her gün onunlaydı. Elini alıyordu kocasının, kendi gözlerinde dolaştırıyordu. Yüzünde, dudaklarında bedeninde. Kimsenin olmadığı sabahın erken saatlerinde yola çıkıyor ve kocasını direksiyona oturtuyordu. Hadi diyordu burası boş bir arsa kullan. Adam tüm mekanizması birden infilak etmiş robot gibiydi hiçbir uyarıya tepki vermiyor. İnatla kadını reddediyordu. Kadın kararlıydı. Hadi burada sen ve ben varız diyordu. Kullan arabayı. Adam kullanıyordu zorla, isteksizce. Tek bir ışık var diyordu devamı yok. Kadın hayır diyordu karanlığı görebilirsin.

Doktorların tüm uyarılarına karşı çıkıyordu kadın. Hayır demişti o görecek. Bu kadar acımasız olması kadını mahfediyordu. Kendinle hesaplaşmalarında hep acımasızlığını sorguluyordu. Bu acımasızlıktaki başkaldırı kadının kendisine bile öyle çok, öyle ağır geliyorduki. Ama verdiği karardan onu bugüne dek hiçbir şey döndürememişti.

Adam gazeteleri okumasını istediğinde kadın umursamaz tavrınla oturduğu yerden al eline büyüteci ve dene diyordu. Benim işim var. Dışarı çıkmak istediğinde hadi git sen ben gelemem diyordu. Tüm bu boğuşmada yorulmuştu kadın. Bazen vazgeçebilirim diyordu. Ama onun hiçbir şeyden vazgeçmediğini kendisi de biliyordu.

Günler akıyordu. Önceleri tek bir ışık olan görüntü yavaş yavaş bulanık görüntülere yerini bırakıyordu. Hastalığın yıldönümünde gittikleri doktor. Eski raporları reddediyordu. Hayır demişti, bu raporlar yanlış. Üzülemiyordu bile kadın buna. Varsın yanlış olsundu. Şu anda geldiği noktayı seviyordu kadın.

Gözlerini seviyordu adamın çünkü. Karanlığı göreceğine inandığı gözlerine aşıktı o adamının.

Adam gün geçtikçe travmalarından uzaklaşıyordu. Hiç inanmadığı “o göreceği güne” inanmaya mı başlamıştı. Artık adam da sabırsızdı. Kocaman dürbünler alıp karısına, eve, oğlunun yüzüne bakmayı deniyordu. Kocaman büyüteçler alıp yazıları harf harf görmeye çalışıyordu. Olmadığında kadını parçalayacak hale geliyordu. Kadın öyle umursamazdıki. Bu hali adamı delirtiyordu.

Ve kadın inatla bekliyordu. Olacağına öyle çok inanıyorduki. Sevginin gücüne. Ve istenirse karşı gelinen tüm kurallara rağmen mutlaka bir çözüm olduğuna öylesine inanmıştıki.

Hastalığın ikinci yıldönümünde artık bilinmedik ne kadar kocakarı ilaçları varsa denemiş. Asıl önemlisi adam yapayalnız bırakıldığını hissederek marketlerde kendi alışverişini bile yapmaya başlamıştı.

Buna hiddetleniyordu adam. Sürekli söyleniyordu. Kadındaki rahatlık ise çıldırtacak denliydi. Dünya yansa umru değildi kadının. ÇÜNKÜ O ADAMINA AŞIKTI….

Ve hastalığın üçüncü yıldönümünde gidilen doktor. Hastanın göz kaybının sadece yaşlılıkta oluşan ilaç reçetelerini okuyamama derecesine geldiğini söylediğinde . Kadın ………. İşte o zaman kadın artık ağlıyordu. Hemde ne ağlamak. Yer gök inliyordu. Başardık dedi. İşte karanlığı gördün ve başardık

Karanlığı görmek zaman alır, ama asla imkansız değildir.

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa