Genel Kültür Bilim Kültür & Sanat

21 Mart 2009 Cumartesi

Domatesler

Yine erkencisin diyeceksin ama gün henüz doğuyordu üzerine gecemin. Gökyüzü bulutlarla kucaklıyorken güneşi renklerin dansında gülümsedi yüreğim.
Bahçeye açılan kapıya yöneldim sonuna dek gıcırdama seslerinle açılan kapıdan begonvilleri gördüm bir Bodrum sabahında. Renkleri içime akıyordu ılık ılık. İçimde sevdan…

Domatesler çiçeğe dönmüştü bahçemde beyazın içindeki sarıyı zor ayırt ettim. Yavaşça gün yüzünü göstermeye başlıyordu.
Mutfaktan gelen kızarmış ekmek kokusundan anladım kahvaltısız kalacağımı. İçeriye yöneldim. Kızarmış ekmeklerimin üzerine sürdüğüm yağ ve reçelli ekmeklerimi alıp bahçedeki küçük masaya oturdum.
Hafiften bir üşüdü tenim. Silkindim. Çay bardağını sıkıca tutup ısınmayı denerken gördüm onu.
Kanatlarının üzerindeki kocaman gözlerine baktım, parlıyordu. Kenarlarına sürme çekilmiş bir çift göz. Bir Hintli kadının gözleriydi. Öylesine güzeller. Hafifçe ürktü yada ben öyle sandım. Ayıramıyordum gözlerimi, elimdeki bardak unutulmuştu ve ben dirseklerimi dayadığım masada elimde sıkıca sarıldığım bir bardak sıcak çayla. Büyülenmiştim.
Kanatlarının tırtık kenarlarında ustaca çizilmiş altın a yakın sarı renkteki çizginin biraz ötesinde, çikolata akıtılmış gibi duran renk hafif bir krem rengi ile dansetmeyi deniyordu. Biraz daha göz sandığım noktalara gelirken içine aldığı mor rengi hiçbir ressam ın hangi boya ile denerse denesin vereceğini sanmıyordum.
O ufacık elleriyle begonvillerin çiçek özlerine tutunmaya çalışıyordu. Narin bedenine inat. Öyle sıkı sarmaya başladıki elleri. Orada kalmak zorundaydı sanki.Arada başını kaldırdığında gözgöze geliyorduk. Anlatmaya çalışıyordu bana yaşamın ne önemli, ayakta kalmanın, bir dala tutunmanın nasıl gerekliliğini.
Konuşmadan yapılan bir andlaşmaydı bizimki.
Ben ona yaşamın boş, onun için sadece 1 günlük olduğunu anlatmaya çalışırken, o bana bu bir günün önemini. Ve sıkıca tutunamazsak 1 gün bile sürmeyeceğini söylüyorduk gözlerimizle.
Yerimden kalkamıyordum. Hareket edersem biliyordum gideceğini. Ve sohbetimizi yarıda kesersek biliyorduk ikimizde yaşama dair hiçbir şeyi öğrenemeyeceğimizi.
Ona uzun gelen o bir gün içinde nelere direndiğini anlatıyordu. Bense kavgalarımı, ihtiraslarımı. Neden tutunamadıklarımı. Bana çok uzun gelen bir zamanda.
Gözlerinin içindeki beyazları fark ediyordum artık. Işıl ışıl olmaya başlamıştı. Eminim o da aynı duygulardaydı hakkımda. Çay bardağını masaya bırakırken ısınmıştım. Gözlerim ışıldıyordu büyük olasılık. Ve içim aydınlığa dönmüştü.
Artık gitmesi gerekiyordu anladım. Sohbet güzeldi ve bitmek üzereydi andlaşmamız. Yapacak çok işi vardı daha. Yetiştirmek içinse hiçbir acelesi yoktu. Sadece gözlerindeki ışıltıyı kaybetmeden ve asla vazgeçmeden direnmekten yapacaktı yapacaklarını.
Selamlaştık ama vedalaşmadan. Anladık demek istediklerimizi konuşmadan. İkimizde oracıkta bırakıverdik yenilgilerimizi. Biz daha çok uçacaktık. Doyamadığımız öyle çok çiçek vardıki. Her birine konacaktık. İncitmeden. Yapamam demeden.
Uç hadi artık kelebek. Seni bekliyor doğa. Tekrar görüşemeyiz biliyorum. Senin ömrün bana göre çok kısa. Benimse sana göre alacak yolum çok var daha. Meraklanma konuşamadıklarımız hep olacak aklımda.
Sense o narin bedenini koru bir 24 saat daha……
SevgimleMelekkk

Etiketler:

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa